Yaşam

Özellikle Bu Dönemde Bir Örnek Almak Gerekir: Atatürk, Tarihin En Büyük Ekonomik Krizi Olan “Büyük Bunalım”la Nasıl Başa Çıktı?

Uyguladığı politikalarda gözden kaçırmamamız gereken bir şey var ki, bir politikanın amaçları ne kadar gerçekçi olursa olsun, başarı şansını iç ve dış faktörler belirler. Bu yüzden atatürk’ün ekonomi politikasıBunu anlamak için Cumhuriyet Türkiye’sinin ekonomik durumuna bakmak gerekir.

Cumhuriyetin devraldığı ekonomi hiç değişmemişti, Osmanlı İmparatorluğu bir tarım toplumuydu. Cumhuriyetin ilk yıllarında tarıma dayalı ekonomi sürekliliğini sürdürmüştür. Bu yüzden Atatürk tarıma yönelik politikalar uygulamak zorunda kaldı ve öyle de oldu.

Tarımda üretim ilkel yöntemlerle yapılıyordu.

Köylüler tarlalarında yetiştirdiklerini kendileri tüketiyorlardı. Eserlerin pazarlara ulaşmasını sağlayacak bir kaynak olmadığı için şehirler gıda ihtiyaçlarını çevre bölgelerden karşılıyorlardı. Demiryolu berbattı, karayollarının en uygunu bile sadece kağnılarla çalışıyordu.

İç ve dış ticaretin neredeyse tamamı azınlıkların elindeydi. Yabancı devletlerin elde ettiği bu güç, Anadolu’da sanayinin kurulmasını engellemiştir. Türklerin sanayi işleri ihtiyacı da ithalat yoluyla karşılanıyordu. bunlar da fındık, kuru üzüm, incir, tütünKısıtlı sayıda ziraat işleri yapılıyordu.

Atatürk iktisat politikası konusundaki görüşlerini İzmir İktisat Kongresi’nde açıklamıştı.

Atatürk’ün kongrenin açılışında yaptığı iktisat konuşması çağının çok ilerisindeyken, daha Cumhuriyet ilan edilmemişken böyle bir kongrenin toplanması çok güzel olurdu. öngörü simgedir. (17 Şubat 1923)

Atatürk ekonomiyi iki kavram üzerine kurar: tabiiyet ve tam bağımsızlık. Bu unsurlar zaman içinde değişip şekillense de ilkelerden hiçbir zaman taviz verilmediğini belirtmek gerekir.

Atatürk ekonominin değerini şu sözlerle ifade eder:

“Bir milletin hayatını doğrudan ilgilendiren, o milletin ekonomik durumudur. Tarihin ve tecrübenin süzgecinden arta kalan bu gerçek, milli hayatımızda ve milli tarihimizde tam anlamıyla tecelli etmiştir. Nitekim Türk tarihi incelendiğinde gerileme ve çöküşün sebeplerinin ekonomik sorunlardan başka bir şey olmadığı hemen anlaşılır.

Ekonomiye gerekli fiyatın verilmemesinin tek sebebi, Osmanlı’nın milli bir yönetimi yoktu.olduğunu söylüyor.

Atatürk, ekonomik alanda kararları milletin vermesi gerektiğini düşünüyordu. Bu nedenle İktisat Kongresinde alınacak kararların halk tarafından alınmasını uygun görmüştür.

Bu ilke doğrultusunda kongreye tüm illerden halk temsilcileri de katılmıştır. Siyasi bağımsızlığın ekonomik bağımsızlıktan söz edilemeyeceğini belirten Atatürk, şu cümleleri kurdu: Tam bağımsızlık için aşağıdaki ilke vardır: Ulusal Egemenlik. Aynı zamanda ekonomik hakimiyetle de güçlendirilmelidir.Siyasi ve askeri zaferler, ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa, kazanılacak başarılar ayakta kalamaz ve kısa sürede solup gider.

Kurtuluş Savaşı’nı zaferle sonuçlandıran Atatürk, Bu başarısını Lozan’da kanıtlayacağını düşündü. . Ancak beklemediği halde emperyalist ülkelerin ekonomik sömürülerini sürdürme baskılarıyla karşı karşıya kaldı. Bu gelişmeler Atatürk’ün ekonomi politikalarının belirlenmesinde çok değerlidir.

Atatürk, emperyalistlerin Osmanlı Devleti’ne dayattığı ayrıcalıkların ülkeyi bir sömürge haline getirdiğini anlatmaya çalışıyor.

“Yabancılara kendi vatandaşlarına vergi koyamayan bir devlet, kendi gümrük işlemlerini ve her türlü vergi prosedürünü düzenleme hakkından mahrum bir devlet, kendi kanunlarına göre yabancılar üzerinde yargı yetkisinden mahrum bir devlet. ; bu devlet bağımsız olarak adlandırılamaz. Devletin ve milletin hayatına müdahale bundan daha fazladır. Devlet, milletin ekonomik ihtiyaçları arasında yer alan demiryollarının yapımı, örneğin fabrikaların inşası gibi konularda özgür değildi. Bu şekilde, bir şey başlatılmaya çalışıldığında, ne olursa olsun, yabancılar devreye girecekti. Kendini idame ettirme kabiliyetinden yoksun bir devlet bağımsız olabilir mi?

Cumhuriyetin ilk yıllarında özel teşebbüse verilen öncelik 1932 yılından sonra yerini almıştır. devletçilik politikası alınmış. Bunun nedeni, yeterli sermayeye sahip olmayan özel teşebbüsün bu görevi tek başına halledemeyeceği düşüncesidir.

1923-1932 ortaları, özel teşebbüsü önceleyen bir siyasi arayış dönemiydi.

Bu dönemde devlet ekonomiye müdahale etmiştir. Bu müdahaleler, tekelleri imtiyazlı şirketlere dağıtmayı ve özel sermaye birikimini hızlandırmayı amaçlıyordu. 1924 yılında İş Bankası kuruldu. Ancak hükümet yerli kapitalist sınıfı geliştirmeye istekli olduğunu gösterdi. 1927 yılında çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu, özel yerli sanayiye geniş koruma ve muafiyet imkânları sağlamıştır. Bilhassa özel sektörün gelişmesinde bu kanunun çok önemli bir yeri vardır. 1915’ten tekel ve fabrikalar, 1925’te kurulan sanayi ve fabrikalar Maadin BankasıTarafından devralınan

Ülkede bir Merkez Bankası’nın bulunmaması ve tüm işlemleri Osmanlı Bankası’nın yürütmesi, devletin para politikası izlemesine ve denetim kurmasına izin vermiyordu.

İzmir İktisat Kongresinde devlete değerli bir gelir kaynağı sağlayan ondalık vergisinin kaldırılması devleti değerli bir gelirden mahrum etti. İthalatçılar bu dönemde büyük miktarda ithalat yapmış ve 1923’ten bu yana hep açıkta olan dış ticaret istikrarındaki açık büyümüştür. Ödenmeye başlayan Osmanlı borçları da bu durumu iyice kızıştırdı. Böylece 1929 yılında Türk lirasının dış değerinde hızlı bir düşüş yaşandı. Tıpkı ABD’de başladığı ve dünyaya yayıldığı yıl gibi Büyük çöküntüSonuç olarak, dünya ekonomisi çöktü.

Atatürk’ün yürürlüğe koyduğu “Devletçilik” ile ilgili yorumlaraşağıdaki gibidir: “Uyguladığımız devletçilik ilkesi, komünizm ya da kolektivizm gibi, tüm üretim ve dağıtım olanaklarını bireyden alan, ulusun tüm sorunlarını yönetmeyi amaçlayan, ekonomi alanında özel girişimciliğe ve bireysel faaliyete izin vermeyen bir sistem değildir. . “Büyük başkanın çok akılcı ve gerçekçi bir yaklaşımı vardı. Açıklamalar da bunu gösteriyor.

1929 krizi Türkiye’de neyin eksik olduğunu ortaya çıkardı: sermaye kıt ve yetersizdi. Dolayısıyla devletin ekonomiye yön vermek yerine bizzat yatırım yapması gerekirdi. Atatürk gerekeni yaptı.

Türk lirasının değer kaybetmesini önlemek için 1930 yılında Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu çıkarılmıştır. Aynı yıl ticaretin düzenlenmesi için Ticarette Tağşişin Yasaklanması ve İhracatın Kontrolü ve Korunması Hakkında Kanun çıkarılmıştır. 1930 yılında Merkez Bankası kurulmuş, 1933 yılında devlet tarafından kurulacak sanayiye proje ve finansman sağlamak üzere Sümerbank’ın kuruluş kanunu çıkarılmıştır.

20 Nisan 1931’de Cumhuriyet politikalarının temelini oluşturan Mustafa Kemal Atatürk, Ayrıca 6 ilke ilan etti: cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik ve devrimcilik. Bu unsurların ilanından kısa bir süre sonra devletçiliğe dayalı iktisat politikasını gündeme getirdi. Bu politikanın amacı planlı sanayileşmeydi.

Beş Yıllık Sanayi Planı ile gelişmekte olan ülkeler arasında planlı kalkınmayı ilk uygulayan ülke Türkiye olmuştur.

Mayıs 1932’de Sovyetler Birliği ile 20 yıl vadeli 8 milyon dolarlık faizsiz borçlanma anlaşması imzalandı. . Bu Türkiye’nin ilk borcu ve 25 yıl sonra başka borcu olmadı. Bu borç, şeker ve dokuma fabrikaları için Sovyet teçhizatı için kullanılacaktı. Planın projesini ve finansmanını Sümerbank üstlendi. Hatta bu plan ile yurttaki işlerin işlenmesi öngörülmekte olup; 6 yan sanayi kümesinin de üretimi hedeflendi (kimya, kağıt-selüloz, madencilik, tekstil, seramik, demir-çelik).

I. Sanayi Planı uygulaması devam ederken 1936 yılında Atatürk’ün talimatıyla ikinci sanayi planı yapıldı. hazırlıklar başlamıştı. Ama II. 2. Dünya Savaşı ile birlikte plan biraz değişti: “Ekonomik Savunma Planı”na geçildi. Atatürk’ün başlattığı Devletçilik politikası giderek etkisini yitirmiş ve 1945’ten sonra bu politikadan vazgeçilmiştir.

Atatürk’ün akıllı hamleleriyle yoktan var ettiği ve Osmanlı’dan devraldığı borç batağına saplanan devleti küresel bir krizden kurtaran uygulamaların başarısı ortadadır. 1929 yılında yaşanan ekonomik bunalım sonucu tüm dünya bunalıma girerken, Türkiye, 1930’larda milli bir sanayileşme hamlesi başlattı. , kısa sürede yıllık ortalama %3,5 ve 1933-1939 ortalarında %8,1 büyüme elde etti. Osmanlı İmparatorluğu’ndan beri devam eden imtiyazlı yabancı şirketleri tasfiye ederek ticari istikrar açığını kapattı ve demiryollarını millileştirdi. Sümerbank, Etibank, Denizcilik Bankası gibi ekonomimizde büyük yeri olan bankalar kurularak Türk sanayisinin temeli olabildiğince geliştirilmiştir.

Bütün dünya ekonomik kriz ileAtatürk savaşırken büyük bir cumhurbaşkanı ve Türkiye’nin sanayileşmiş bir toplum haline gelmesine yardımcı olan bir siyasi dehaydı.

Kaynaklar: Akademik Kaynak, Atatürk Ansiklopedisi, Dergipark, ATAM

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu